TekLinkFilmlerim.com AÇILDI
Tek Link Film İndir, 3D Film İndir

ÖYKÜLER {ŞIPSEHAR

Çerkes Tavuğu . . .
Günlerden bir gün bir Çerkes köyünde bir eve misafir gelir. Misafir xhabzeye göre bir güzel ağırlandıktan sonra yemek vakti gelir. Misafir olunan evde bekar bir genç kız ve yeni gelin vardır. Kaynana geline, ‘’kızım sen Çerkes Tavuğu’nu’’, kızına ‘’sen de Haluj’u yap ben de pasta ve diğerlerini hallederim’’ demiş. Yemek vakti gelmiş, sofraya oturmuşlar. Harika Çerkes mutfağından tatmaya başlamışlar. Misafirler yemekleri yerken birde ne görsünler! Çerkes Tavuğu’nun içindeki taşlık olduğu gibi temizlenmemiş duruyor. Fark edince ondan uzak durarak lokmaları almaya devam ederler. Mideler bulanır, kulaklarda fısıldaşmalar olur, gelin de fark eder kıpkırmızı olur, kaynana fark eder mahcup olur... Neyse yemekler yenilir, sofradan kalkılır.Kaynana ne yapsam, yapsam da bu yeni gelinin mahcubiyetini kurtarsam diye kara kara düşünmeye başlar eski toprak thamade.Misafirler aslında o gün yola koyulacaklardır. Kaynana ne yapıp edip, ‘’akşam da bizdesiniz, yarın sabah çıkarsınız’’ der yola...Akşam olur yemek vakti gelir...Kaynana yine mutfaktaki iş bölümünü dağıtır. ‘’Tavuğu ben yapacağım’’ der... Geline ‘’kızım sen Halujleri yap’’ der. Kızına da geriye kalanları...Misafirler otururlar akşam yemeğine her şey çok güzel enfes bir sofra...Başlarlar yemeğe...  Haydaaaa…  Bir de ne görsünler? Öğle yemeğindeki gibi tavuğun taşlığı olduğu gibi duruyor ortada...Kaynana 'gelinim öğlen yaptığı gibi size yine Çerkes Tavuğu yaptı, buyurun afiyetle yiyin' der.Misafirler artık ya bunlar nasıl insan diye düşünmeye başlarlar...  Fiskos, fiskos, fiskos…Yine  kenarından kenarından, bandıra bandıra pastayı yerler. Kaynana bu sefer olaya müdahale eder. ‘’Ya’’ der ‘’siz neden gelinimin size yaptığı sürprize hiç dokunmuyorsunuz? Öğle yemeğinde de dokunmamıştınız.’’Geline ‘’kızım getir oradan bana bir çatal bıçak’’ der. Bıçak ile ortada duran taşlığı ortadan ikiye ayırır ve taşlığın içinden harika bir
Çerkes Peyniri çıkar…

Karıncanın Verdiği Ders

Bir gün bir karınca yolda giderken bir adama rastlamış. Adam bütün canlı yaratıkların dillerini bilirmiş.
“Neden başın kocaman öyle” diye sormuş karıncaya.
“İçi akıl dolu da ondan” demiş karınca.
“Peki belin niye incecik acaba” demiş bu kez adam.
Karınca yanıtlamış:
“Az yerim de ondan” demiş.
Adam yine sormuş:
“Peki kıç tarafın niye büyük?”
Karınca yanıt vermiş:
“Çok güçlüyüm de ondan”.
Adam daha da meraklanmış:
“Peki ne kadar yük kaldırabilirsin?” diye sormuş.
Karınca:
“Büyüklüğü benim kadar olan bir kurşun kütlesini bile kaldırabilirim” diye yanıtlamış.
Adam:
“Az yerim demiştin, peki ne kadar yersin?”
Karınca:
“Bir buğday tanesi bir yıl yeter bana”.
“Görelim bakalım” demiş adam ve karıncayı yakalayıp tsıyesinin (çerkeska) göğsündeki “hazır”*lardan birinin içine bırakmış. Hazırın içine bir de buğday tanesi koyup, adam işine gücüne dalmış.
Aradan bir yıl geçmiş. Ama adam karıncayı unutup gitmiş. Hazırın içinde unuttuğu karıncayı ancak iki yıl sonra hatırlamış.
“Hâlâ yaşıyor mu acaba şu karınca” diyerek, telaşla hazırın kapağını açıp, merakla dibine bakmış. Karınca hâlâ yaşıyormuş, üstelik buğday tanesinin yarısı da duruyormuş.
Karıncayı hazırdan çıkarmış ve:
“Bir buğday tanesinin bir yıl yettiğini söylemiştin ama aradan iki yıl geçti. Üstelik buğdayın yarısı da hâlâ duruyor. Bu nasıl oldu” diye sormuş.
Karınca bu soruya cevaben:
“Kafamın içi akıl dolu demiştim ya, bu adam ya beni unutur da dört yıl boyunca hatırlamazsa, diye düşündüm. Hazırdaki azığı dört yıl yetirecek biçimde idareli kullandım” demiş.

*Hazır: Çerkes erkek elbisesinin göğüs tarafında, sağ ve solda bulunan, içinde bir atımlık hazır karışım (barut, saçma, vb.) bulunan ağaçtan veya kemikten yapılmış barutluk. Eskiden tüfekler her atışta tekrar doldurulurdu. Bu da zaman kaybına neden olurdu. Çerkesler daha önce hazırlanmış bir atımlık karışımını hazır denilen bu kaba yerleştirirlerdi. Bazen bu hazırların özel bir bölümünün “Ä�uemıle” denilen kurutulmuş, toz haline getirilmiş olağanüstü sefer azığıyla doldurulduğu da olurdu (F.Huvaj).

(Çerkes Masalları, Türkçesi M.Yasin Çelikkıran-TEÅ�Ü, Kafkas Derneği Yayınları, 2001)

UBIHLARIN SONUNCUSU

Ubıh Hatajuk üzüntülüydü.
Birkaç ay oluyordu ki , binlere varan soydaşlarıyla birlikte Karadenize gelip yetişmişlerdi.
Yurtlarından sürülmüş zavallıların çektikleri acı sonsuzdu.
Yüzlerce insan     ölüyordu...Hayvanlar açlıktan yok oluyorlardı...Geçtikleri
yol denize kadar ölenlerin kemikleriyle örtülmüştü.

Kıyıyagelinceye dek Hatajuk babasıyla annesini toprağa vermişti.Soğuğa , açlığa ve pekçok yoksunluklara dayanamayan iki küçük kardeşiyle kız kardeşi de burada öldüler.
Hatajuk yetim kaldı.
Ünü bütün dağlara yayılmıs olan ailesi tamamen yok olup silinmişti.Ezilmiş fakat eğilmek bilmeyen Hatajuk , düşman elinde kalmak istememişti.
Tasali geçitlerle alçakgönüllü kayalardan:
-İstanbula , İstanbula..
Sesleri yükseldiği zaman onun yüreği heyecanla çarpmaya başlamıştı.Bu ses onun bütün varlığını kaplamaya yetmişti.
Yaşlılara ve kadınlara bile acımayan acımasız saldırgandan uzaklaşmak , zaman
varken gitmek , kutsal değerlerimizi aşağılamadan , kız ve erkek
çocuklarımızı alıp götürmeden...Kendi yasa ve geleneklerini
uygulamadan...Gitmek , uzaklaşmak...
Ve Hatajuk , onlarla , yüzlerle , binlerle soydaşlarına katılarak deniz kıyısına doğru yol aldı...
Kalbinin iniltisini boğarak , o doğma yuvasını , atalarının kutsal mezarlarını ,
evini , topraklarını , hayvanlarını , kanlı alın teriyle sulanmış
ekinlerini , birkaç soyun emeklerinden alınmış ürünleri , hepsini
oldugu gibi bırakarak , en gerekli şeylerini aldı ve kendi gibi
soydaşlarından oluşan insan akımına karışarak denize doğru hareket etti.
Her tarafda gördüğü şey , ulusunun yok oluş izlerinden , yıkıntıdan yağmadan ve hiçlikten ibaretti.
İnsan seli hızla ilerliyordu.
Çabuk , çabuk uzaklaşmalı!..
Mandaların sesi , atların kişnemesi , koyunların melemesi , köpeklerin havlaması ,
kadın ve çocukların ağlaması , yurdundan uzaklaşan ulusun doğma dağlarından ayrılmasını anlatan acıklı şarkılar , lanet , öfke ve kin bütün bunlar sabahtan akşama değin havada uçuşup duruyordu...
Bütün bu ses ve kesmekesin dışında , derin bir anlam ile dolu , bütün umutları , istekleri , yasamı kendisinde toparlayan birşey egemendi , bunu herkes bilemiyordu , fakat gizemli , çekici insana Yakın ve doğal birşeydi.
-İstanbula...İstanbula!...
İşte deniz.Mavi , sonsuz , sonu görünmeyen engin bir deniz...
Hatajuk kader arkadaşları ile birlikte belirtilen saati bekliyor.
Bekliyor ki , kendisinin de sırası gelsin...
Çevresi ise hastalık ,açlık , dert ile kaplı.
Başını boynu üzerine eğerek düşünüyor.
Genç iken babasının sürüsünden bu atı nasıl seçtiğini , okşadığını koruyup büyüttüğünü anımsıyor...
Ve at , güzel bir at olmuştu.
Düzgün ayaklı , uyumlu vücutlu , gururlu boynu üzerinde duran küçük başıyla bu ata yarışmalarda hiçbir at yetişemezdi.Rakipleri Hatajuku kıskanırlardı.
Atlılar arasında kazandıgı ünün Hatajuka mı , yoksa ata mı ait olduğunu kestirmek güçtü.
Hatajuk hiç unutmuyordu.Birgün az daha mahvoluyordu.Düşman dört bir yandan onu sarmak üzereydi.Öyle ki o tanrıya son duasını bile yapmıştı , at üzerinde uçuyor ve ölümün yaklaştıgını seziyordu.Birden bir uçurumla karşılaştı.Sadık arkadaşı yıldırım hızıyla uçtu.
Hatajuk gerisin geri bakti , ona erişmek üzere olan düşman uçuruma yuvarlanmıştı...
Hatajuk mutluydu.Bu sadık dost onu hangi savaştan , hangi çatısmadan , baskından kurtarmamıştı ki...Hatajukun bütün yaşamı atıyla içiçeydi.Bu çelik yiğidin kalbini üzen tatlı anılar hep atıyla birlikteydi.
Å�imdi ise ayrılmak zamanıydı.Herşeyin yitirildiği en agır dakikada...
Hatajuk çok acılıydı , birden arkadaşının boynuna sarılarak boğuk bir sesle ağlamaya bailadı.

* * *
O sabah Hatajuk çok erkenden kalkmıştı.Atını uzun süre yıkadı , temizledi tımar etti.Sonra at kuruyunca gidip en yeni çerkes giysilerini giyindi , belini bağladı , babadan kalma yaldızlı tüfeğini omuzuna astı ve yavaş yavaş yürüdü.
Denizin derinliklerine doğru bir burun uzanıyordu , burunun bir yanında Çerkesler , diger yanında da Rus askerleri karargah kurmuşlardı.Ortada yeşil bir alan vardi.
Hatajuk bu alana çıktı. Çevik
bir at üzerinde baştan aşağı silahlı olan Hatajuk herkesin dikkatini
çekti.Atını dört nala koşturmaya ve sonra da tüfeğini çıkarıp ateş
etmeye başladı. İnsanlar yerlerinden fırlamış , ona bakıyorlardı.
Binicisi atı kızdırmıştı.At tam hızla koşarken , birden durdurdu , yana , geriye eğiliyor , ayağa kalkıyor , sıyırma kılıçla belirsiz düşmana saldırıyor , ona darbe üstüne darbe indiriyor , sağıi , solu kasıp kavuruyordu.Kalpağını havaya atıyor ve yürürken tutuyordu , yere atıyor kaldırıyordu.Atın bir yanından , öbür yanına sıçrıyor , ileriye, geriye ve yana atlıyor , hızla koşarak silahını çıkarıp dolduruyordu.
Binici
bir yiğidin bütün beceri oyunlarını oluşturan herşeyi yapmıştı ,onun
bu başarısını herkes alkışladı.Başarılı hareketlerin ata mı yoksa
Hatajuka mı ait olduğunu anlamak ise imkansızdı.
Sonra Hatajuk yavaş yavaş düşman karargahında toplanmış olan kalabalığa yanaştı.Selam verdi , kendi diliyle anlatmaya başladı.Sözlerinin çevirisini yaptılar.
O atını almalarını teklif ediyordu.At iyi cins bir attı.Bu ata
asla değer biçilemezdi.O , atını asla satmak istemezdi.Böyle bir atı
kimse satmazdı fakat ne yazık ki o , atını yanında götüremeyecekti.
Herkes gülmeye başlamıştı.Birisi bir gümüş ruble teklif etti.
Bu gülüş yiğidin kulağına ağır ve hak etmediği bir hakaret olarak
çarptı.Hatajuka öyle geldi ki , bu adamlar onun yaşamında en kutsal olan değerleriyle alay ediyorlardı.Gülüyorlar , fakat o gururlu bir yiğit olduğundan bu aşağılamalara dayanacaktı.
Hatajuk hiçbirşey demeden oradan uzaklaştı.
Başını yukarı kaldırdı.Burun çok ilerlere kadar uzanıyordu...Uzaklarda ise mavilik , gök mavisi denizle birleşiyordu.

Sonsuz mavi bir alan...

Dizini , göze çarpmayan bir hareketle ata dokundurdu , atın başını burna dogru
çevirdi.Yavaş yavaş yürüdü.Burnun ta ucuna kadar geldi.Kamçı harekete geçti.Siyah ve sevimli at eğrildi , denize atıldı ve yüzmeye başladı , üzerinde oturanla birlikte dalgaların özgürce hareket ettikleri yere doğru yüzdü , yüzdü...

...Ve sonra denizin koynunda sonsuza dek kayboldu..



                   ANA KALBİ

Şuzır sımecešxowu şılhewu l’ır khihajığ. - Sıda wuilajer, yı’ui yéwupçç’ığ. - Sısımecešxu, wuyane yıgu zısšxıç’e sıxhujışt, yı’uağ şuzım. - Ade aş payé wukhedğenena? Ar ofa, yı’uağ l’ım. Mafe gorem l’ır pxhaşe mezım khıç’ıjığewu yane ri’uağ: - Wolahe népe mezewu sızdeşı’ağem mıyére khujhıre bewu xelhığ. Wukhak’owu t’ek’u khepšıpığeme değuğe, pçıhe xhume wu khesşejınığ. Mafem ç’alem yane mezım yışi, nır yıwuç’i yıgu khıdixığ, khıdixi gur yı’ığewu khek’ojı tétze, yinewu ççıgı lhapse gorem yélhepewuağ. - A wuyane guşe Tha yéğal’i, sıdewu guşewu ’ayéwu wulhepewuağ, siç’al, ’aciy plhakho yığewuzığe guşeştın, yı’ui nım yıgu gu’ewu kheguşı’i khıri’uağ. Yét’ane l’ır khek’oji “Khujhı ş’ağo mezım xelhışş tık’oniy khetšıpın” ri’ui mezım şuzır zıdişağ. Şuzır yıwuç’i, khıxini khek’ojığ. Careştewu l’ım khış’ejığ şuz bzacem yéde’ui yane mıterezewu zeriwuç’ığer. Kadın ağır hasta yatarken adam içeri girdi. - Nedir zorluğun (derdin nedir manasında...), diye sordu. - Ağır hastayım, ananın kalbini yediğimde iyileşeceğim, dedi kadın. - Yahu (hiç..) onun için seni bırakır mıyız? O iş mi, dedi adam. Günün birinde adam oduna gittiği ormandan geri geldiğinde anasına dedi: - Wolaha bugün bulunduğum ormanda elmayla armut çok olarak vardı. Gelerek biraz toplasaydın iyiydi, akşam olduğunda seni geri getirirdim. Gündüzleri (gündüzünde, gündüzde...) oğlu anasını ormana götürüp, anayı öldürüp (boğazlayarak, keserek, vurarak...) kalbini içinden çıkardı, çıkarıp kalp elinde geri gelirken, büyükçe bir ağaç köküne ayağı tökezledi. - A (yavrum) ananını da (eyvah olsun, ne yazık ki anlamın da) Allah öldürdü, nasılda eyvah, kötü olarak ayağın tökezledi, yavrum, çok ayağını ağrıtmıştır ne yazık ki, --- deyip ana kalbi endişelenerek söyledi. Sonra adam geri gelip (evine) “Ormanda harika armutlar var, (biz) gidip toplayalım” deyip orman kadını yanında (beraberinde) götürdü. Kadını öldürüp, bırakıp geri geldi. Öylelikle adam tekrar anladı yaramaz kadını dinleyip annesini uygunsuz olarak (akılsızca) öldürdüğünü. Hazırlayan: Dzıbe Osman

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol